PARA KAZANDIRAN SOSYAL MEDYA
M. Dilşer Kaya (mahmutdilser@yahoo.com)

FARKINDALIK, ANI YAKALAMAK, ODAKLANMAK

Odaklanma ve Etkili Zaman Yönetimi Aracı


Hayatımızda zaman yönetimi ciddi bir sorun teşkil ediyor. Özellikle dikkat dağınıklığı ve odaklanma konusunda sorunlar yaşayabiliyoruz. Sizin için önemli bir işe başlarken; akıllı telefonunuza ya da başka bir alana kayıp, farklı işe yönelebiliyoruz. Bu da bize zaman yönetimi konusunda olumsuz bir geri dönüş sağlıyor.

Bu yazımda sizlere zamanınızı nasıl etkili kullanabileceğinizin cevabını veren Pomodoro tekniğinden bahsedeceğim.

Pomodoro Tekniği İle Odaklanma ve Etkili Zaman Yönetimi

1992 senesinde Francesco Cirillo tarafından geliştirilen ve zamanınızı 25 dakikalık partlar haline bölen tekniğin adı “pomodoro” yani İtalyanca “domates” anlamına geliyor.

Hayatımızı kolaylaştıran icatları bulan kişiler önce kendi dertlerine bir derman bulmak için çalışmalara ve araştırmalara başlarlar.
Üniversite yıllarında derslere yoğunlaşamama sorunu yaşayan Francesco Cirillo , Sadece 10 dakika odaklanarak ders çalışmanın mümkün olup olmayacağını sorgulamış ve bu yönde bir karar almış.

Ölçümleme için kronometre ihtiyacını domates görünümündeki zamanlayıcısıyla gidermiş. Elindeki bu zamanlayıcı belirlediği süre sonunda zil çalıyor ve 5 ila 10 dakikalık aranın habercisi oluyormuş. Daha sonra bunu geliştirerek günümüze kadar gelen Pomodoro tekniğini bulmuş.

Pomodoro tekniğini özetlersek 25 dakika çalışma ve sonrasında 5 dakikalık bir dinlenme kısımlarından oluşmakta.

Pomodoro Tekniği Nasıl Çalışır ?

• Yapacağınız işleri 25 er dakikalık partlara bölün.
• Zamanlayıcınızı 25 dakikaya ayarlayın.
• Dikkat dağıtacak her ne varsa uzak durun.
• Adam akıllı 25 dakika çalışın 1 pomodoro (domates) toplayın.
• 4 Pomodoroya tamamladığınızda yani 4 domates topladığınızda 15 dakikalık ara verin.
Domates şeklindeki zamanlayıcıyı bulma konusunda sıkıntı yaşayabilirsiniz. Dijital olarak sırf bu teknik için yapılan pomodoro zamanlayıcısı uygulamasını edilebilirsiniz.

Farkındalık ve odaklanma

Odaklandığımız herşey, yaşamımızı şekillendirir.


Hepimizin benim dediği, gerçekten kendimize ait, yardımcı oyuncularında renk kattığı bir hayatı var. Birbirine yansımaması gereken evrelerle yaşarız hayatımızı. Okul hayatı, iş hayatı, ev hayatı vs. Herbirinde konumumuz farklı olmasına rağmen aynı kişilikle farklı rolleri üstlenebiliriz.

Okulda işyerinde; öğrenci ya da arkadaş rolü,

Evde; evlat, eş, anne yada baba, kardeş rolü

Aynı işyerinde çalışan, değişik ev ortamlarından, hayat biçimlerinden gelen bir grup insanı düşünün. Zorunlu olarak bir araya gelen bu grup, farklı duyguları geride bırakarak, bireysellikten sıyrılarak, işlerine odaklanmak yoğun bir tempoya geçiş yapmak zorundadır.

Bir gün 24 saattir. Ortalama 8 saatlik dilimi uykuda geçer, geriye kalan 16 saatin 10 saatlik bölüm işyerinde, kalan 6 saatlik dilim ise ailemize ve kendimize ayırdığımız süreçtir. En uzun süre işyerimizde geçtiğine göre bu sürenin kaliteli geçmesini sağlamalı, işimize odaklanmalıyız. İşimize odaklanmak bir fotoğraf makinesindeki zamanı dondurarak yapılan odaklanmadan çok farklı bir anlayışla yapılmalıdır.

" Ev, iş, okul vs." bu ortamlarda bulunmamız kaçınılmazsa, hayıflanmak bize ve etrafımıza zarar verecekir. Bulunduğumuz ortamda, kendimizle eşleşebilecek, düşünce ve bakışı hayal etmek imkansızdır. Güzel ve olumlu şeylere odaklanmak, kabullenmek, huzuruda beraberinde getirecektir.

Mükemmelliklerle bezenmiş insan bedenine yaratıcımızın çok özendiği, insana irade ve düşünce gücü ile istediği hayatı yaşayabilme özgürlüğü verdiği tartışılmaz bir gerçektir. Yaşadığımız yada duyduğumuz kötü olayların etkisinde kalır, bizi yaratan Tanrı bu olaya izin vermemeliydi deriz. Kendimizi güven altında hissetmek için, suçlu arayışına geçeriz. Oysa yaşam boyunca ilerleyeceğimiz yolda direksiyonda olan biziz. Direksiyonu çevirdiğimiz yöne doğru ilerliyerek, hayatımızı biz şekillendiriyoruz. Aynı anda birçok şeyi isteyebiliyor, zihnimizde yaptığımız değerlendirmelerle baskın olan, kendimizce en doğru olan yolda ilerliyoruz. Bu yolun sonu, zihnimize ektiğimiz tohumların biçilme anıdır.

Bir işe başlarken her şeyin güzel geçmesini dileriz, ama sürekli iş başında olan zihnimiz bir şeylerin ters gitme ihtimalini hatırlatır. Örneğin sınava girecek olan bir öğrenci kesinlikle kazanma isteği taşır, bir taraftanda ya kazanamazsam diye korkar. Beyinde iki farklı düşünce oluşur, ağırlıkta olan düşünce daha yoğun biçimde sıçrama yapar. Yani korku daha fazlaysa, korkulan sonuç gerçekleşir, kazanma inancı daha yüksekse, kazanma gerçekleşir.

Kısacası zihnimiz, düşüncelerimiz bitmek bilmeyen bir enerjidir. Beklediğimiz sonucun oluşması için, enerjimizi doğru kullanmalı, zihnimize olumlu tohumlar ekmeliyiz. Kaliteli bir meyve tohumu ekip, istediğimiz aradığımız lezzette olmadığını fark ettiğimizde, hatayı tohumda ararız. Aslında hata, tohumun oluşum evresinde gerekli koşulları sağlayamadığımızdan kaynaklanmaktadır. İnsan beyninin ürünü olan düşünce ve eylemler kişinin geçmişte yaşadığı olaylar ve deneyimler tarafından belirlenmektedir. Kişilik dediğimiz kavram bunların birleşimidir. Bilinçli olarak düşünülen her düşünce, biliçaltını etkiler ve bu etki düşüncenin gücüne ve arzunun derecesine bağlı olarak eyleme dönüşür.

Ohalde sorun, bu düşüncelerin kontrol edilmesi ve yönetilmesi sorunudur. Düşünce kontrolü zihinsel eğitim ve ciddi çalışmalar gerektirir. Bir anlamda insanın mutluluğu bu şekilde arttırılabilir. Günümüzde yoga, meditasyon, hipnoz ve gevşeme teknikleri kullanarak bilinçaltındaki olumsuz düşüncelerden arınan çok sayıda insan var, bunlardan biride benim.

Yaşadığımız her anın geri dönüşü olmadığını biliyoruz, hayatımızda keşkelerin olmaması için doğru düşünce tarzıyla inandığımız, güvenle beklediğimiz, bir hayata sahip olmak için, Tanrı’nın insanlığa verdiği bu armağanı doğru kullanmalıyız.

Dün, bugün ve yarın, bu üç kavramda dünü sürekli neden niçin böyle oldu diye sorgularız, keşkeler pişmanlıklar vardır dünde, dünde iyi gitmiş olayları özlemle hatırlarız. Yarınlar için hep projelerimiz vardır. Ama bugüne haksızlık ederiz, düne ve geleceğe odaklanırken, bugünü, anlarımızı ihmal etmemeli, yaşadığımız her ortama kaliteli meyve tohumları ekmeliyiz.

 

 

Anın farkında mısınız?

İçinde yaşadığınız ana ait olmayan düşüncelerin, sizi uzaklara götürmesine izin vermeyin

· 

Dr. Hasan İnsel

Geçen gün, Londra’da psikolog olarak çalışan ve haftanın pek çok günü, genç yaşına rağmen televizyonlarda mesleğiyle ilgili konuşmalar yaparak göğsümüzü kabartan psikolog Özden Bayraktar’la konuşuyordum. Konu, kimsenin anı yaşayamadığı, geceleri ileride olacakları düşünüp veya geçmişin pişmanlıkları içinde boğulup uykusuz kalındığını, günlerinse yorgunluk ve düşünce karmaşası içinde geçtiğiydi. Özden, kısa süre önce konuyla ilgili, Londra’da yaşadıklarını hatırlayarak, şunları anlattı, aynen aktarıyorum: “Tate Britain Sergi Salonu’nda, uzaktan duyduğum nefis bir melodiye doğru yürüdüm. İlerideki büyük odanın içinden yükselen Bach’ın melodisi daha sonra yerini bir kilise müziğinin sihirine bıraktı. Ve işte o odada, büyük bir ekranda oynayan görüntülere takılıp kaldım.

Beklediğim hareket gelmedi

Karşımdaki görüntü, bir havaalanından çıkan insanların görüntüsüydü. Yavaş çekim ve bu etkili müzikle, insanların hareketleri, adımları, vücut salınımları, her anları öylesine büyüleyici görünüyordu ki! Birkaç dakika seyrettikten sonra daha çok hareket içeren bir kare gelecek, bir şey olacak diye beklediğimi fark ettim. Halbuki yanılmıştım! Hiçbir değişiklik olmuyordu. Aslında herkesin en ufak bir hareketi, adımı, dokunuşu veya tanıdığıyla kucaklaşması zaten kendi içinde bir hareketti. Aslında her anımız ve yaptığımız, yaşamdaki ufacık duruşumuz, o an için ne kadar da değerli ve önemliydi! Hiçbir özel dönüm noktasına ihtiyacımız yok aslında, her anın kıymetini bilerek, sakin ve içsel huzurumuzla yaşadığımız her an bir sanat eseriydi kendi başına. Bu kısa filmin yansıtıldığı ekrana bakakalmıştım! Müthiş bir farkındalık ve hatırlatma anıydı benim için. Bu konuyla ilgili 2010 yılında Harvard Üniversitesi’nde iki bin 250 kişiyle yapılan bir araştırmada, kişilerin günlerin yarısından çoğunu, zihinleri başka bir yerde olarak geçirdikleri tespit edilmiş. Daha açık bir şekilde, kişiler anın içinde olmaktan çok, geçmiş ya da gelecekle ilgili düşünerek, kendilerini yaptıkları işe veremiyor, anı yaşayamıyor.”

ANI YAKALAMAK iÇiN

1-Anın içinde sadece tek bir iş yapın. Tek bir işe konsantre olursak, o işi tam anlamıyla yaşarız. (Örneğin yemek hazırlarken, telefonla konuşmamak gibi.)
2-Bir işi yaparken farkındalık içinde yapın. Örneğin yemek yerken lokmalarımızın farkında olmak, yemeğin tadına daha çok varmamızı sağlar, doyduğumuzu anlamamıza yardımcı olur.
3-Kendize dijital detoks uygulayın. Sürekli olarak eposta ve mesajlarla rahatsız ediliyor olmak bizleri anın içinde yaşamaktan alıkoyuyor, devamlı başka yönlere çekiliyoruz ve farkında olmadan müthiş yoruluyoruz. Bu yüzden her hafta bir gün veya gün içinde bazı saatler kendinize ‘dijital detoks’ uygulayın.
4-Farkındalık yürüyüşüne çıkın. Haftada en az bir kere tüm duyu organlarınıza dikkatinizi vererek yürüyüşe çıkın. Çevrenizdekileri dikkatle görün, dokunabildiklerinize dokunun, adımlarınıza ve nasıl adım attığınıza dikkat edin, çevrenizdeki kokulara odaklanın, sesleri dinleyin, yaşayın her şeyi. Zihin ve bedeninin aynı yerde olmasını, birlikte anı yaşamasını sağlayın.
5-İletişimde olduğunuz kişilerle beraberken, tüm dikkatinizi onlara verin, gözlerinin içine bakın ve tüm algılarınızla onlarla beraber olun!

 

ANIN OĞLU OL

 

Ömrün altın kesesine benzer!

Zaman; hepimizin en değerli hazinesidir. Halbuki çoğumuz en değerli hazinemizin para olduğunu zannederiz. Ama paramızı boşa harcasak bile, onu geri kazanmanın yolunu bulabilirsiniz. Halbuki, söz konusu olan zaman olunca giden gider. Hayatımızın bir kısmı da boşa gitmiş olur. Bakın Mevlânâ zamanın değerini bilme konusunda bizi nasıl uyarır: “Ömrün, altın kesesine benzer, geceyle gündüz de para sayan adamdır. Bilmeden, anlamadan sayar durur, nihayet kese boşalır, ay tutulur” Dolayısıyla Mevlânâ’ya göre; “En büyük israf, ömrün boş yere harcanmasıdır. Çünkü bir saatlik ömür, yüz bin dinarla geri çevrilemez.”Gerçekten, bugün, her birimize 24 saat veya 1440 dakika veya 86 400 saniye sunar. Zenginlere de fakirlere de 24 saatlik fırsat verilir ve zaman, hiç kimseye ayrıcalıklı davranmaz. Yalnızca şunu sorar, ben buradayım benimle ne yapmayı düşünüyorsun?Bir batılı yazar da şöyle der; “ İnsanlar bana: “Bu kadar şeyi nasıl başarabiliyorsun?” diye sorduklarında, kaba olmak istemeyerek, onlara genellikle şöyle cevap veriyorum: “Siz nasıl bu kadar az şey yapabiliyorsunuz?” Bence insanların sınırsız bir potansiyeli var. Eğer kendilerine inansalar ve harekete geçseler, çoğu insan olağanüstü şeyler yapabilir. Ancak çoğumuz bunu yapmıyor. Televizyonun karşısına geçiyor ve yaşam sonsuza dek sürecekmiş gibi davranıyoruz.”Oysa, Mevlânâ aynı gerçeği çağlar ötesinden,“Zamanın değerini bil! Onu boş yere harcama! Yerinde ve güzel harca!” diyerek çarpıcı bir şekilde dile getirir.

Anın oğlu ol!

Mevlânâ Mesnevi’de “Sufî, bulunduğu ânın oğludur. Dostum bu iş yarına kalsın demek, yolunun anlayışına uymaz” der. Ânın oğlu olmak, çocuğun babasına hizmet etmesi gibi, sizin de âna hizmet etmeniz anlamına gelir. Çünkü her ânın size yüklediği görevler vardır. Elinizdeki biricik zaman dilimi, içinde bulunduğunuz ândır. Her ne yapacaksanız şimdi yapmalısınız. Anın oğlu olmanın bir anlamı da, insanın tüm enerjisini bir âna toplaması, yoğunlaşması diğer bir ifadeyle konsantrasyon gücünü kullanmasıdır. Mevlânâ, bu gücü kullanmayı engelleyen zihni dağınıklığa karşı ise şöyle uyarır, “Aklını sen her tarafa dağıttın. Akıl suyunla her dikenin kökünü sularsan mana fidanı nasıl meyve verebilir.”

Ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say !

Bilgece yaşamayı öğrenmek ve farkındalığımızı geliştirmek için en önemli ipucu, Mevlânâ’nın“Dün bitti, cancağızım yarın henüz gelmedi, bugünü yaşa!” ve “Dün geçti, evvelki gün de geçti. Biz bugüne bakalım. Çünkü, gün, bugündür…” tavsiyelerine uyarak, mümkün olduğunca bugünü yaşamaktır. Bunun için yapacağımız en önemli alıştırma, düşüncelerimizin müfettişi olup onu sık sık kontrol ederek, geçmişi irdelediğinde, ya da geleceğe kaygılandığında bunu farkedip tekrar âna odaklanmaktır.Mevlânâ bakın hepimizi nasıl şimdinin değerini bilmeye teşvik etmekte ; “sen aklını başına al da, ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say. Bak bakalım, bugünü hangi sevdalarla harcıyorsun”“Zavallı insan, senin bütün ömrün ancak bugünkü yaşadığın ömürdür, başka gün değil! Geçip giden dünü, gelecek olan yarını düşünme! Bugününü iyi kullan.”“Ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say”Ânı yaşayan ve şimdi önemli olan şeyler üzerinde yoğunlaşan insan, ufak şeyleri dert etmez. Psikolojisini ve moralini bozmaz. Mevlânânın şu sözüne kulak verir: “Bir pire için yepyeni kilimi yakma. Sineğin verdiği baş ağrısı yüzünden gününü zayi etme.”

Bir yepyeni sayfa aç da kurtul dünden!

Sizin geçmiş olarak düşündüğünüz şey eski bir şimdi’nin zihinde depolanmış halidir. Siz geçmişi hatırladığınızda, bir anıyı yeniden canlandırırsınız ve bunu şimdide tekrar yaşarsınız.Sadece iki şey, ânı yaşamanın keyfini çalabilir; geçmişe ilişkin olumsuz düşünceler ve geleceğe ilişkin gereksiz ve olumsuz kaygılar ya da düşünceler. Onun için Mevlânâ “Şu, içinde bulunduğun tek anlık ömrünü fırsat bil ve onunla meşgul ol. Ne geçmişle üzül, ne gelecekten kork” diye seslenir.Ayrıca, o; “Geçene acınmak hatadır…..Gitti mi gitti gider ! Gayri onu anmanın hiç bir faydası yoktur!“,“Geçmiş gitmiş şeye üzülme. Fırsatı kaçırdın mı hayıflanma artık.”ve“Geçmişi bırak da, eldekini ara” diyerek geçmişin zihinsel ve psikololojjik yüklerinden kurtulmaya çağırır.Geçmişi değiştiremezsiniz. Ancak geçmişten dersler çıkarabilirsiniz. Benzer bir durum ortaya çıktığında, benzer şeyleri farklı yapabilirsiniz. Geçmişten ne kadar çok şey öğrenirseniz, yaşadığınız pişmanlıkların sayısı o kadar az olur. Böylece yaşadığınız ânın tadını daha fazla çıkarabilirsiniz. Mevlânâ’ya kulak verelim; « Pişman olmayı adet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığa da daha fazla pişman olursun! Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider. Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de, daha iyi bir hal, daha iyi bir dost, daha iyi bir iş ara! »

Geleceği düşünme, geleceğe bakma da, az sızlan, az kederlen!

Gelecek dediğimiz hayal edilen bir şimdidir, o zihnin bir projeksiyonudur. Gelecek geldiğinde, şimdi olarak gelir.Mevlânâ’nın “değersiz şeyleri altın yapan bir simya“ olarak gördüğü hayal gücünüzün ve düşüncelerinizin kontrolünü kaybetmek, sizin bu anı değerlendirmenizi engeller. Örneğin, misafirlerin ne düşündüğünü, amirinizin size ne kadar kızdığını, yarınki sınavdan kalacağınızı, söylediğiniz yanlış bir sözü, davranışı, hoşlanmadığınız bir hareketi ve daha pek çok olayı düşünmek şu anı kaçırmanıza yol açar. “Anı yaşa”, hayatı eğlenerek, çılgınlık yaparak, sorumsuzluk içinde ya da umursamazca yaşamak anlamına gelmez. Anı yaşamak, zihninizin içinde, gelecek korkusu ve geçmişin izleri arasında kaybolmadan şimdiki zamanı yaşamak, geçirdiğiniz zamanın farkına varabilmektir.Sadece geleceği düşünüp gelecekte yaşamak doğru değildir; çünkü o zaman endişe ve gerginliklere kapılıp gidersiniz. Mevlânâ’nın tavsiyesine kulak verelim, “Geleceği düşünme, geleceğe bakma da, az sızlan, az kederlen.”Ancak, gelecek için plan yapmak önemlidir. Bu korkuları ve belirsizlikleri azaltır. Geleceğe hazır olursanız, bugün daha az endişe ve gerilim yaşar, içinde bulunduğunuz ânın tadını çıkarırsınız. Bugün yapmanız gereken şeyler üzerine yoğunlaşırsanız, geleceğinizi istediğiniz gibi kurma olasılığınız artar.Mevlâna’nın uyarısına kulak verelim: “Sakın yarın deme. Nice yarınlar geçti. Ekin zamanı tamamıyla geçmesin, uyanık ol!”

Sonuç

Mevlânâ’nın mesajına kulak vererek ânın oğlu olur da, eğer kendinizi tamamen yaptığınız işe verirseniz, daha üretken, daha yaratıcı,daha kalıcı olursunuz. Bu da başarı ve huzuru getirir. En zor koşullarda bile, bütün bunlar insana gerekli enerjiyi,güveni ve motivasyonu sağlar. Vaktin oğlu olduğunuzda, patoloji (hastalık), depresyon ve evham, güneş altındaki buz gibi eriyip gider.

Mevlânâ’ya göre; “Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir.” Dolayısıyla,gelecekte ve geçmişte yaşamamak, sadece içinde bulunduğumuz dakikaları iyi değerlendirmek gerekir.

Dostlar, sonuç olarak, şu içinde yaşadığımız anın ne kadar önemli olduğunun farkına varalım, her şey şu yaşadığımız dakikalarda oluyor ve bu ânı ne kadar iyi değerlendirirsek, geçmişten elde ettiğimiz deneyimler o derece değerli ve geleceğimiz de o ölçüde iyi olacaktır.

Düşünce ve Zihni Kontrol Etmede 'Farkında Olmak'

Dr. Selim AYDIN / İçtimai - Ekim 2000

Bedeninizin, düşüncelerinizin, zihninizin, duygularınızın, vücut fonksiyonlarınızın ve isteklerinizin farkında olma, insanlarla ilişkilerinizde ve davranışlarınızda size güven verir ve dengeyi sağlar. Belli usullerin uygulanmasıyla geliştirilebilen farkında olma; bilinçle, niyetle, dikkatle, hayatın muhasebe edilmesiyle hayat boyu devam edecek bir süreç olup proaktif, olumlu ve yapıcı bir hayat tarzıdır. 
İnsanın, kendi küçük evreninde, farkında olması ve gözetmesi gereken bir çok varlık ve işlem vardır. İnsanın organları, duyguları, düşünceleri, hayalleri ya insanın "arka beyin" ifadesi ile temsil edilen şuursuz ve otomatik olarak; ya da "ön beyin" ifadesi ile temsil edilen bilinçli farkındalıkla kontrol edilir. İnsanın iradesi ve şuuru, bir geminin kaptanı gibidir. İnsan, mümkün olduğu ölçüde aşina olduğu şeylerle hayatını geçirme eğiliminde olup; bunları arka beynin kontrolünde bilinçsizce, rutin işlemler olarak yapar. 

İnsanın, bildiği şeylerle hayatını devam ettirmesi ile yeni yeni şeyler öğrenerek hayatını sürdürmesi arasında maliyet farkı vardır. Yeni şeyler öğrenmekle kazanılacak nimetler ve genişleyen rahat bölgesinin faturası yüksek olduğundan, insan, maliyeti daha ucuz olan arka beynin kontrolünde olan bildiği şeylerin çerçevesinde hayatını sürdürmeyi ister. Bu tabiî eğilimlerin tuzağına düşmeden, insanın sürekli ön beynin kontrolünde, yeni şeyler öğrenme modunda kalabilmesinin bir yolu da, vücudundaki olup biten her şeye karşı "bilinçli farkındalık" geliştirmesidir. 

İnsan, kendi ön beynini veya zihnini programlayabilme kapasitesiyle (irade ve hayal kurabilme) donatıldığı için, belli egzersizleri düzenli şekilde yaparak, bu bilinçli farkındalığını geliştirebilir. Meselâ, beden farkındalığınızı güçlendirmenin bir yolu, bilinçli farkındalığınızı kısım kısım, bütün vücudunuzun organlarına taşımak ve oraları rüzgâr gibi yalayıp geçmesini sağlamaktır. Öncelikle başınızın en üstünden başlayın. Nefes alıp verirken, solukladığınız havanın, dikkatinizi başınızın üstünde odaklamasını sağlayın. Siz nefes alıp verirken farkındalığınız boynunuzdan başlayıp aşağıya, omuzlarınıza doğru nazikçe sizi sarsın. Sonra kontrollü şekilde sağ omuzdan sağ kolun parmak uçlarına kadar, sonra da sol omuzdan sol kolun parmak uçlarına kadar, arkasından göğsünüzden başlayıp karın bölgenize, sırtınıza ve oradan aşağıya doğru inip sağ ve sol bacaklarınıza ve ayak parmak uçlarınıza kadar yavaş yavaş bilinçli farkındalığınızın vücudunuzun bütün kısımlarına ulaşmasına yol verin. İçinde bulunduğunuz anın sürekli değişen farkındalığını kullanarak hissiyatınızın akmasına izin verin ve hiçbir şeyi depolamayın. Farkındalıkla her şeyin zamana paralel şekilde akmasını sağlayın. Farkındalığınızın âdeta bir buz kütlesi üzerinden geçen sıcak bir hava dalgası gibi bütün vücudunuzu silip süpürmesine ve bu esnada sert ve yapışkan olan kısımların gevşemesine ve vücudun depoladığı şeylerin akışkanlığını ve çevrimini sağlamasına bir kez daha izin verin. Sizler vücudunuzun titreşimlerini ve organlarınızın yaptıkları şeyleri dinlemeyi öğrendikçe, bu sizin içinizde, muazzam bir bilgelik ve hikmet hazinesinin gömülü olduğunu farketmenizi sağlayacaktır. Bu egzersiz, sizin biyolojik bedeninize karşı bilinçli farkındalık geliştirir. Benzer şekilde bu farkındalığı düşüncelerinize, hayallerinize ve isteklerinize karşı da geliştirebilirsiniz. 

Düşüncelerin Farkında Olma 
Bir çok araştırmacıya göre, düşündüğümüz şeylerin % 90'ı daha önce sahip olduğumuz veya düşündüğümüz şeylerin tekrar düşünülmesinden ibarettir. 

Sizler, zihninizde oluşan imajları, kolay bir şekilde gönül dünyanızdan seyredebilir ve iç dünyadan gelen seslerin bitmeyen akışını, onların içine girmeden de dinleyebilirsiniz. Ancak bu, ilk etapta göründüğü kadar kolay değildir. Siz çoğu insanın yaptığı gibi, tüm hayatınızı bu iç dünyanızdaki sesleri tanımlamakla geçirmiş olabilir ve bu düşüncelerin sadece düşünceden başka bir şey olmadığını idrak etmeksizin de onlarla hayatınız boyunca boğuşup durmuş olabilirsiniz. Siz onlara ciddi şekilde zaman ayırmadıkça, onların sizin üzerinizdeki tesiri oldukça az ve sınırlı kalır. Dengenin gerçek kaynağı, sizin kafanızın içinde duyduğunuz seslerden daha fazla bir şey olduğunuzu hatırlamanızda saklıdır. 

Siz aynı zamanda, pek çok düşüncenin iç içe girdiği ve ayrıştığı farkındalık uzayının yanında bu düşünceleri bilen ve gözlemleyen bir zihin varlığısınız. Biz düşüncelerimizi, zihnin derin ve açık gökyüzünde dans eden hafif ve seyrek bulut oluşumları gibi algılar ve değerlendirirsek, düşüncenin temelini oluşturan ve onu sürdürülebilir kılan inşacı zekâyı görmeye muktedir oluruz. 

Siz, peşinden gitmek istediğiniz düşünceleri ve sesleri seçebilir ve hangilerini bilinçli farkındalık süzgecinden geçireceğinize, hangilerine şefkatle ve sabırla gülümseyeceğinize karar verebilirsiniz. Siz, zihninizin akış yatağına sessizce oturmayı ve onu gözetlemeyi öğrendikçe, bu gülümsemeler, sizi bu iç seslerin ve düşüncelerin aşırı derecede ciddiye alınmasından, kendinize karşı aşırı derecede eleştirel olmaktan ve kendinizi suçlu hissetme psikolojisinden koruyacaktır. Düşüncelerinize karşı bilinçli farkındalığınızı artıracak bir dizi egzersiz aşağıda verilmektedir. 

* Geçmiş, şimdiki an ve gelecek: Sessiz bir ortamda yere oturunuz ve dikkatinizi birkaç dakikalığına bilinçli solunuma odaklayınız. Bilinçli farkındalığınızı nefes alıp vermeye yoğunlaştırın ve bu şekilde dikkatinizi güçlendiriniz ve onu devamlı kılınız. Farkındalığınızın herhangi bir kesintiye uğramadan, zamanla aynı paralelde akmasını ve devam etmesini sağlayınız. Bilinçli bir şekilde her bir an'ınızın ve her bir soluk alış-verişinizin varlığını hissediniz. 

Şimdi sağ elinizi sağ dizinize, sol elinizi sol dizinize koyarak dinleniniz. Soluk alıp-verirken dikkatinizi, düşüncenizin akışına odaklayın. Ne zaman geçmişe ait bir düşünceyi yakalarsanız, sol elinizi dizinize hafifçe vurarak, her bir anınızın farkındalığını ve hafıza diye adlandırılan düşünceyi tanıdığınızı kendinize gösteriniz. Eğer geçmişe ait bu düşünceden hoşlanmamışsanız, ona tutununuz ve zihninizle konuşarak onun bir geçmiş durum olduğunu kendinize söyleyiniz. Her ne zaman geleceğin fantezilerine ait bir düşünceyi zihninizde yakalarsanız, bu sefer sağ elinizle sağ dizinize hafifçe vurarak onu tanıdığınızı ve bunun gelecek olduğunu kendinize söyleyiniz. Her ne zaman kendinizi içinde bulunduğunuz ana tamamen odaklarsanız, o zaman kendinize gülümseyiniz ve içinde bulunduğunuz anda kalmanın zevkini yaşayınız. 

Yeni düşünceler zihninizde doğmaya veya görünmeye başladıkça, onları zihninizin semasında yüzen bulutlar olarak veya zihninizde birbiriyle yarışan farklı taksiler şeklinde algılamaya çalışınız. Bu düşüncelerin herhangi birisine binmeye çalışmamalısınız. Bilinçsiz şekilde bu düşünce taksilerine binme ve onların içinde kaybolma eğiliminize karşı duyarlı olunuz. Sadece bu düşüncelerin sizin zihninize gelip gitmesine izin veriniz. Bilinçli şekilde bulunduğunuz ana odaklanmış olarak kalınız. Geçmişe ait düşünceler zihninize geldiğinde sol dizinize ve geleceğe ait düşünceler geldiğinde ise sağ dizinize hafifçe vurmaya devam ediniz. 

Birkaç dakika sonra kendi kendinize muhasebe yapınız: Geçmişin hatıralarına mı, geleceğin plânlarına ve fantezilerine mi, yoksa içinde bulunduğunuz ana mı daha çok dikkatinizi yoğunlaştırdınız? Objektif bir tarzda öğrenici bir şekilde herhangi bir eleştiri yapmadan basitçe, dikkatinizin hangi yönlere daha çok çekildiğini görmeye çalışınız. 

Bilinçli farkındalığınızın gücü arttıkça, siz zihninizin nasıl çalıştığı konusunda daha derin bir bilgi ve kavrama kapasitesine sahip olacaksınız. Aynı şekilde dikkatinizi odakladığınız desenler hakkında daha fazla malûmat sahibi olup onları anladıkça, güçlendirmek veya zayıflatmak istediğiniz zihin desenlerini daha açık ve net şekilde farkedebileceksiniz. 

* Hoş, nahoş ve nötr: Şimdi bir kere daha, zihniniz içerisinde düşüncelerinizin akışını seyrederken, üç tür düşüncenin farkında olunuz. Siz düşüncelerinizi farketmeye çalışırken, nahoş olan ve beğenmediğiniz düşünceleri sol dizinize hafifçe vurarak belirtiniz. Sizde hoşnutluk, takdir ve kabul oluşturan düşünceleri farkettiğinizde sağ dizinize hafifçe vurarak onu da işaretleyiniz. Şayet farkına vardığınız düşünceleri herhangi bir kategoriye koyamıyorsanız, o zaman onları nötr olarak tanımlayınız. Sonra da sessizce oturun ve bilinçli şekilde nefes alıp-vermenin dalgaları üzerinde yolculuk yapınız. 

Bir kere daha düşüncelerinizin içeriğine yakalanmaktan veya onlara takılıp gitmekten özellikle kaçınınız. Basitçe, düşünceleri zihninizde görmeye çalışınız ve düşünce işleminiz sırasında bu eğilimlerinizin aktif hâle geçmesine karşı farkındalık geliştiriniz. Sonunda siz düşündüğünüz her şeye karşı, bilinçli farkındalık geliştirmeyi öğrenecek ve onları istediğiniz şekilde yönlendirmeye muktedir olacaksınız. 

* Bilinçli farkındalık, anlama ve anlamada denge hâlini koruma becerisi: Bilinçli farkındalığı pratik ettikçe, siz gerçekten içinizde ne olup bittiğini açık ve net şekilde görmeye başlarsınız. Siz, içinizde olanları daha iyi gördükçe de, tabiî şekilde, dengeyi yeniden geri kazanabildiğinizi göreceksiniz. Siz bu egzersizleri yapmaya devam ettikçe, zihninizin nasıl çalıştığı konusunda üç önemli şeyin varlığını idrak edeceksiniz. Bunlar; zihninizin içeriği, niteliği ve durumunun sürekli şekilde hareket etmesi, durmaksızın değişmekte olmasıdır. Nasıl, güçlü debisi olan bir nehri veya şiddetli bir rüzgârı durduramıyorsanız, zihindeki bu akışı da asla durduramazsınız. Eğer siz bunları bir şekilde durduracak olursanız, o zaman bunlar da nehir, rüzgâr ve insan zihni olmaktan çıkarlar. 

Zihnin bu akış hareketinin içinde veya altında, bütün bu yüzeydeki hareketler tarafından rahatsız edilmeyen derin ve sessiz bir iç sükûnet vardır. Bu açık ve berrak bir gökyüzü gibi, insan zihnini silip süpüren hisler, düşünceler ve imajların güçlü rüzgârlarıyla hiç rahatsız edilmeyen bir varolma kalitesidir. Zihnin, berrak gökyüzü kadar açık olması, onun herhangi bir şeyi veya tecrübeyi içerebileceği anlamına gelir. Bu durumdaki bir zihin, herhangi bir düşünce içeriği ile boyanmamış hâldedir. Bu şekilde bulunan zihin, daima temiz, berrak ve herhangi bir şeyin akmasına izin verecek kadar açıktır. 

Zihninizde, hareketlilik ve sükûnet sürekli ve aynı anda mevcuttur. Sükûnet olmadan harekete, hareket olmadan sükûnete sahip olamazsınız. Ses olmadan sessizliğe veya sessizlik olmadan sese de sahip olamazsınız. 

Bilinçli Farkındalığın Tekerleği 
Bilinçli farkındalığın esası; hissedilenlerin, düşünülenlerin, duyguların, isteklerin ve herhangi bir anda yapmaya niyetlenilen şeylerin farkında olmaktır. İnsanın hayatı sürdürmeye yönelik diğer becerilerine benzer şekilde, bilinçli farkındalık da pratik yaparak gelişir. Siz algılamalarınızın, hissiyatınızın, düşüncelerinizin, arzularınızın ve niyetlerinizin bedeninizi, iletişiminizi ve davranışınızı nasıl etkilediğini öğrenmeye başladıkça, hayatınızı yönlendirme, ona kılavuzluk etme, andan ana, günden güne dengeyi bulma konularında kendinizi daha güvende ve daha donanımlı hissedeceksiniz. Bilinçli farkındalık basit ama çok güçlü bir pusulayı hayatınızın akışını ve yönünü ayarlamak için size verir. 

Bu yön buldurucu âlet veya şekil, yaşadığınız her anda ve hayatınızın her boyutunda sizin için doğru olan şeyi keşfetmenizde ve tanımlamanızda size yardımcı olur. Algılamakta, düşünmekte, hissetmekte, istemekte veya niyet etmekte olduğunuz şeyler noktasında sizin için doğru olan şeyi bilmek, alternatifleri veya opsiyonları algılamanızı, daha akıllıca ve bilgece kararlar vermenizi, tecrübenizi diğerleriyle daha dürüst ve doğru şekilde paylaşma şansınızı artıracaktır. Herhangi bir durumda daha büyük bir açıklıkla, bilinçli farkındalık ışığınızı, aşağıdaki beş alanın her birini aydınlatmaya odaklayacaksınız. 

* Algılama ve aksiyonun bilinçli farkındalığını görme: Tecrübenin bu anında, siz olup bitenler içinden neyi farkedersiniz? Sizi doğrudan beş duyu algılamalarınıza götüren mevcut ham duyum verisi nedir? Neyi görür, neyi işitir, neyi koklar, neye dokunur, neyi tadarsınız? Bu sorular içerisinde keşfetmeniz gereken şey, video-kamera veya ses kayıt cihazının kaydedebileceği objektif bilgi türüdür. Bu sorulara cevap verirken kesinlikle, yorum ve yargılama yapmaktan uzak durunuz. 

* Duyguların ve arzuların bilinçli farkındalığını hissetme: Bir tecrübe sonunda, sizin onu duygu şeklinde hissetmeniz nasıl sağlanıyor? Siz kendinizi endişeli, mutlu, kederli, uyumlu, depresyonda, veya heyecanlı hissediyor musunuz? Şu andaki tecrübenizin duygusal tonunu hangi kelime en iyi tanımlar? Özellikle bu soruları cevaplarken, "bana göre hissettiğim şey" şeklinde başlayan cevaplara karşı duyarlı olun. Zira bu tür bir girişle başlayan cevap, duygusal cevabınızı ortaya çıkarmaktan ziyade, yorumlarınız ve düşüncelerinizle karışmış bir cevap vermekte olduğunuzu gösterir. 

* Düşüncelerin, hayallerin ve özlemlerin bilinçli farkındalığını düşünme: Deneyimleriniz hakkındaki düşünceleriniz ve iç konuşmalarınız nelerdir? Bir durum hakkında yaratıcı şekilde düşünebiliyor musunuz? Yoksa sadece eski bildik düşünceleri mi tekrarlıyorsunuz? Meselâ düşünceleriniz, tasarılarınız ve kabullenmeleriniz gibi durumlar hakkında kendinize anlattığınız hikâye nedir? Eski ve tekrarlanmış hikâyeleri farketmek, daha sağlam bir zeminde yaşamanızda, düşüncelerinizin ve gerçeklikle ilgili kabullenmelerinizin hatalarından kurtulmanızda size yardımcı olur. 

* Ahlâkî değerlerin, niyetlerin ve arzuların bilinçli farkındalığını kazanmayı isteme: Değerleriniz, niyetleriniz, ve motivasyonlarınız nelerdir? Gerçekten istediğiniz veya ihtiyacınız olan şey nedir? Değerlerinizi, arzularınızı, niyetlerinizi ve motivasyonlarınızı açık ve net hâle getirmeniz, etkin ve etkili bir iletişim ve faaliyet için vazgeçilmez bir esastır. 

* Bilinçli farkındalığı aksiyona taşımak isteme: İçinde bulunduğunuz anda hangi faaliyette bulunmayı istiyorsunuz? Hangisini de istemiyorsunuz? Yapmakta olduğunuz şeyler içinden hangilerini yapmaktan vazgeçmek istiyorsunuz? Bilinçli farkındalığınızı bilinçli eylem veya aksiyonda bulunmaya da taşımak, dönüşümün anahtarıdır. Ne olduğunuzu ve ne yapmak istemediğinizi düşündüğünüzde ve başkalarına bunu söyleyebildiğinizde, siz tecrübelerinizin, bilinçsizce kölesi olmaktan ziyade, bilinçli ortak yapımcısı olursunuz. Ve hatırlayınız ki, yaptıklarınız ve yapmadıklarınız kelimelerinizden daha etkili ve gür şekilde konuşur. Bütün iletişimlerinizin diğer insanlar üzerindeki etkisi konusunda da bilinçli farkındalık geliştiriniz. 

 


Bilinçli Farkındalığın Bir Haftasını Gözden Geçirme 
Her gün bilinçli şekilde dengede kalabilmenize yardımcı olacak bir başka faydalı teknik aşağıda verilmektedir. Öncelikle hayatınızın daha büyük bir resmi üzerinde bilinçli bir muhasebe yapabilmek için haftada bir gününüzü ayırınız. Hattâ aşağıdaki sorular üzerinde yapacağınız birkaç dakikalık tefekkür, denge hissinizi yeniden kazanmada büyük bir farka vesile olacaktır: 

-Bu hafta en fazla dikkatimi verdiğim şey neydi? 

-Tecrübelerimin hangi unsurları veya boyutları, daha fazla dikkat vermeyi gerektiriyor? 

-Daha fazla bilinçli farkındalıkla yaklaşmayı istediğim hususî faaliyetlerim nelerdir? 

-Hayatımın, ilişkilerimin ve işimin kalitesini iyileştirebilmem için daha fazla farkındalığı nasıl sağlayacağım? 

- Benim bilinçsizce ve gaflet içinde bir hayat sürdüğümü hangi belirtiler bana gösterdi? 

Sizin için en önemli olan şeyleri size bildiren farkındalık seviyesini değerlendirmek amacıyla her hafta kendinize birkaç dakikalık zaman ayırın. 

Bunu yaparsanız, yoldan ve dengeden çok fazla uzaklaşmadan, dikkat desenlerinizi yeniden gözden geçirme, ince ayar yapma imkânına ve kapasitesine sahip olabilirsiniz. Ayda bir defa da özel olarak bilinçli farkındalık gününüzü kutlamanın neşesini yaşayın. Sizin doğum gününüze karşılık gelen günde kendinizi bilinçli şekilde yeni ve farklı bir şeyi keşfetmeye davet ediniz. O gün, küçük bir şey olsa bile daha önce hiç yapmadığınız bir şey yapınız. Sizin ilk defa bir şeyi yaparken kazandığınız tecrübeyi gerçekleştiren zihnin tazeliği, bilinçli farkındalığınızın tadını tazelemek için iyi bir yoldur. 

Zihni Evine Getirme 
Bilinçli farkındalığın geliştirilmesi, hayat boyu devam eden bir süreçtir. Bu hayatî derecede önemli âleti denge işleminde kullanmak üzere entegre etmeye başlarken bazı faydalı ayırımları hatırlamak yerinde olacaktır: 

* Kendinin farkında olmakla, kendi merkezli olmak aynı şey değildir. Ben gerçekten kendimin farkında olduğumda, çevremdeki herşeyle daha fazla temas hâlinde olurum. Herşeye karşı daha fazla duyarlılık geliştiririm. 

* Ben kendime karşı ne ölçüde farkındalık geliştirmeyi arzuluyorsam, ancak o derecede başkalarına karşı farkındalık geliştirebilirim. 

* Bilinçli farkındalık, tam olarak içinde bulunduğum anı ve varlığımı duymayı gerektirir. Çünkü insan zihni kolayca geçmişin güzel veya acı hatıralarına ya da geleceğin fantezilerine sürüklenebilmektedir. İçinde bulunduğunuz anda bilinçli şekilde kalabilme, pratik ve özel ihtimam gerektirir. Siz ancak içinde bulunduğunuz anı kontrol edebilirsiniz. Her bir anlık zaman dilimi, bilinçli farkındalığınızı artırmak için bir fırsattır. 

Başlangıç için iyi bir nokta, tam olarak nerede olduğunuzu tespit etmektir. Bundan dolayı hemen şimdi, zihninizi bulunduğu yerden evinize, yani içinde bulunduğunuz ana geri getirmekle işe başlayınız. Zihin evinize geldiğinde, o kendinin farkına varır ve huzuru yakalar. Bilinçli farkındalıkla, siz bu sayfalardaki kelimeleri zihninizde görmeye başlar ve bildiğinizi bildiğiniz için kendinize gülümseyebilirsiniz. Elinizdeki bu derginin ağırlığını ve yapısını veya bu sayfaları okumayla zihninizde başlatılan düşünceleri, bilinçli şekilde farkedebilirsiniz. 

Ayrıca, dış dünyanızda ve çevrenizde olan bitenlerin de farkında olunuz. Gördüğünüz ve işittiğiniz şeylerin neler olduğunu algılamaya çalışınız. Sonra dikkatinizi tekrar iç dünyanıza toplayınız ve fiziksel ve biyolojik bir varlık olarak sizin için en doğru ve en gerçek olan şeye dikkatinizi odaklayınız. Bilinçli şekilde pozisyonunuzun ve duruşunuzun ne olduğunu algılamaya çalışınız. Sessizce nefes alıp verişinizin tabiî hareketlerini ve akışını gözlemleyiniz. 

Zihni eve getirmede bir başka teknik, soluk alırken zihninize nefes almanın varış kelimesiyle eşdeğer olduğunu, nefes vermenin de evde kelimesiyle eşdeğer olduğunu hatırlamadır. Daha sonra bu iki kelimenin sizin içinde bulunduğunuz ana odaklanmanızı yönlendirmesi için kendinizi zorlayınız. Varış ve evde kelimeleri ile nefes alıp vermenizi ritmik şekilde eşleştiriniz. Zihinsel enerjiniz, tedricî olarak bu şekilde bulunduğunuz ana yerleşerek, sakinleştirici ve dengeleyici etkisi olan bilinçli soluk alıp-verme ile stabil hâle gelecektir. Sonra bilinçli şekilde dikkatinizi, duyumlarınızın ve vücudunuzda hareket hâlinde olan titreşimlerin akışına yönlendiriniz. 

Bunu takiben dikkatinizin odaklanmasını açarak genişletiniz ve düşüncelerinizin akışını, iç konuşmalarınızı ve hayatınızın bu anını renklendiren hislerinizi gözlemlemeye çalışınız. Basit bir şekilde fazla gayret sarfetmeden zihninizi kendi içinizde odaklanmak ve dinlenmek için tekrar evine geri getiriniz. Sakin, açık, huzurlu ve daima burada olan bir zihnin içine oturunuz ve bilinçli şekilde tecrübelerinizin akışını gözlemleyiniz. 

Dikkatinizi tekrar eviniz olarak tanımlanan kendinize geri getirmeyi başardığınızda tekrar açıp genişletebilir ve dış dünyada seyahatine izin verebilirsiniz. Bunu yaparken de düşüncelerinizin, niyetlerinizin, hislerinizin soluk alıp-vermelerinizin farkındalığını devam ettirir ve bilinçli şekilde an be an dengelendiğinizi, odaklandığınızı ve akış hâlinde olduğunuzu hiç unutmaz ve bunun bekçiliğini yaparsınız. 

Bilinçli farkındalık, garip, soyut ve hayalî bir egzersiz değildir. Hayatınıza canlılık ve denge getirmek, gerçek ve doğru olan şeyi keşfetmek için proaktif, olumlu ve yapıcı bir yaşam biçimidir. Biz daha büyük bir dengede ve harmonide yaşamanın temellerinin bilinçli farkındalıkla atıldığını söylediğimizde bile, siz sadece farkında olduğunuz şeyleri değiştirirsiniz. Mevcut gerçekliğinizi daha açık şekilde, daha objektif ve yapıcı bir tarzda görmeye başladığınızda, siz hayatınızı ileriye doğru hareket ettirmek için sahip olduğunuz alternatifleri ve fırsatları daha iyi tanıyıp, değerlendirebilecek hâle geleceksiniz. Bu teknik, yaptığınız ve düşündüğünüz şeye odaklanmış hâlde kalmanıza ve dengeden uzaklaştığınız durumları kolayca farkedebilmenize yardımcı olacaktır. 

Bilinçli farkındalık, an be an amacınız yönünde dikkatinizi toplama ve yönlendirme pratiğidir. Siz dikkatinizi seyrederken, zihninizde amacınızı korumak zorunda olduğunuz için, bu durum bilinçli farkındalık ve uyanıklık olarak bilinir. Ve böylece amaçlarından uzaklaştığını farkeden kimse telâşa kapılmadan tekrar amacına geri dönüp ona sımsıkı tutunabilir. Bilinçli farkındalığın gücü, sürekli şekilde dengeden uzaklaşma eğiliminize karşı bir tampon olarak da fonksiyon görecektir. 

Kaynak 
- Joel Levey ve Michelle Levey, Living in Balance-A dynamic approach for creating harmony and wholness in a chaotic world, Conari Press Berkeley-California-USA 1998. 

 

SIZINTI

Sessiz Düşünce Zamanı

 

YAZICI DOSTU


           Sessiz düşünce zamanı, yaşamlarımızda özellikle tepkileri­mizde olan her şeyi işlemden geçirmek için kendimize biraz za­man ayırdığımız yerdir. Bir şey hakkında düşünmek için çaba harcamayız. Rahatlamak ve kendi doğal sürecini izlemesi için her ne hissediyorsak ona izin vermek için uğraşırız. Bu duygu­lar içinde daha derin bir anlayış ve kendimiz için şefkat yetene­ği bulabiliriz.

           Başlamak için sessiz bir yerde rahat bir şekilde oturun veya uzanın. Karnınızın altından derin bir şekilde nefes alarak kendi­nizi nefesinize odaklamaya başlayın ve Temel Alıştırmaları ya­pın. Hissettiklerinize kapılmadan sadece onları oldukları gibi en iyi şekilde gözlemleyin. Düzenli olarak bedeninizi incelemek, duyularınızın tamamen yıpratıcı olmadığını görmenizi sağlar. Bu, hissediyor olduklarınıza karşı belirli bir bakış açısını korumanıza olanak tanır. Tek başınıza an'da kalmakta zorlanırsanız Odaklanma Aracını yüksek ayarda kullanmanız yararlı olabilir.

           Odaklanma aracı, endişelere ya da hayallere sürüklendiğimiz anda bizi şimdiki an'a geri getirmeye yarayan bir araçtır. Alarm­lı bir saat gibidir. Bizi çepeçevre saran yaşamın farkında olma­mızı ve ona katılmamızı sağlayan bir hatırlatıcı görevi görür. Çok kolay bir şekilde, Odaklanma Aracı, an'da kalmamızı ve yaptığımız işe devam etmemizi sağlar. Kitaptaki ilkeleri benim­seyip yaşamınıza geçirinceye kadar Odaklanma Aracını kullanmanız yararlı olacaktır. Bununla beraber, Odaklanma Aracına sahip olmak sizin için mümkün değilse, hevesiniz kırılmasın. Çünkü birçok olası odaklanma aracının bulunduğu bir dünyada yaşamaktayız. Telefonlar, cep telefonları, çağrı cihazları, araba alarmları, kapı zilleri vs. bizi hayal dünyanızdan çıkartıp şimdi­ki an'a geri getirmeyi sağlayan hatırlatıcılar olarak hizmet ede­bilirler.

           Odaklanma Aracını kullanmanızdan başka hakkında söyle­necek pek bir şey yok. Cesaretlendireceğini umduğumuz bu tip bir farkındalık, yaşam tarzımızda kalıcı bir değişiklik meydana getirebilir. Ancak, başlangıçta biraz sabır gerektirmektedir. Program başladığında Odaklanma Aracını devamlı olarak kul­lanma konusunda hiç tereddüt etmeyin. Olumlu değişiklikler için içten bir kararlılıkla ve küçük bir gayretle aracın alarma geçtiği her an'da, kendimize gelmeye başlayacağız.

           Meraklı bir gözlemci gibi her ne hissediyorsanız onu sadece deneyimleyerek en iyi şekilde an'da kalın. Hissettiklerinizle il­gili bir düşünceye ya da hayale daldığınızda, geçip gitmesine izin verin. Tıpkı çok yorgun bir durumda araba kullanırken dik­katinizi koruduğunuz gibi hissettikleriniz üzerinde de dikkatini­zi koruyun. Ne kadar dalsanız da kendinizde önce yola odakla­nırsınız.

           Odaklanma Aracının sizi her uyardığında veya tekrar farkın­dalığa ulaştığınızda, ne hissettiğinizi görmek için kendinizi kontrol edin. Sadece ".............. hissedivorum" cümlesini kurun. Daha önce bahsettiğimiz gibi, bu duygu herhangi bir şey olabilir ve yanlış yanıt yoktur. Bu yaklaşım bazen anıları getire­bilir ama her zaman böyle çağrışım yapmayabilir. Ortaya çıkan her neyse, sizin için doğru olan odur. Seansın tamamlandığını hissedene kadar ya da yapabildiğiniz kadar bu alıştırmanın üze­rinde çalışmaya devam edin.

           Kaygınız, onunla oturamayacak ya da uzanamayacak kadar büyükse, o zaman yarım saatlik ya da daha uzun bir yürüyüş ya­rarlı olabilir. Yürürken an'da kalmak için elinizden geleni yapın. Odaklanma Aracını yüksek ayarda tutmak, şimdiki an'a sizi ge­ri getirmeyi sağlar. Duygusal hayallerin içine sürüklenmek faz­la sinir bozucu olmaz. Kendinize ve ortamınıza gerçekten dikkat edin. Duygularınıza kapılmadan sadece onların farkında olmaya çalışın. Nefesinize demirlenmiş bir şekilde kalırken zemine ba­san ayağınıza daha fazla dikkat edin. Eğer reaktif duygularınız yürürken ortaya çıkmazsa. geri döndüğünüzde bu alıştırma için daha rahat ve alıcı olacaksınız.

           Odaklanma aracı, endişelere ya da hayallere sürüklendiğimiz anda bizi şimdiki an'a geri getirmeye yarayan bir araçtır. Alarm­lı bir saat gibidir. Bizi çepeçevre saran yaşamın farkında olma­mızı ve ona katılmamızı sağlayan bir hatırlatıcı görevi görür. Çok kolay bir şekilde, Odaklanma Aracı, an'da kalmamızı ve yaptığımız işe devam etmemizi sağlar. Kitaptaki ilkeleri benim­seyip yaşamınıza geçirinceye kadar Odaklanma Aracını kullanmanız yararlı olacaktır. Bununla beraber, Odaklanma Aracına sahip olmak sizin için mümkün değilse, hevesiniz kırılmasın. Çünkü birçok olası odaklanma aracının bulunduğu bir dünyada yaşamaktayız. Telefonlar, cep telefonları, çağrı cihazları, araba alarmları, kapı zilleri vs. bizi hayal dünyanızdan çıkartıp şimdi­ki an'a geri getirmeyi sağlayan hatırlatıcılar olarak hizmet ede­bilirler.

           Odaklanma Aracını kullanmanızdan başka hakkında söyle­necek pek bir şey yok. Cesaretlendireceğini umduğumuz bu tip bir farkındalık, yaşam tarzımızda kalıcı bir değişiklik meydana getirebilir. Ancak, başlangıçta biraz sabır gerektirmektedir. Program başladığında Odaklanma Aracını devamlı olarak kul­lanma konusunda hiç tereddüt etmeyin. Olumlu değişiklikler için içten bir kararlılıkla ve küçük bir gayretle aracın alarma geçtiği her an'da, kendimize gelmeye başlayacağız.

Şimdiki An Farkındalığı, Shannon Duncan, Kuraldışı Yayıncılık – 2003.

10.01.2008

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol